Dünya piyasalarını sarsan koca bir yılı geride bıraktık. Özellikle kripto para yatırımcıları arasında sıkça bahsi geçen bir başlık vardı; Merkeziyetsiz Finans veya bilinen kısaltmasıyla DeFi. Kafa karıştırıcı ve biraz da yanıltıcı olan bu terim, neden bu denli gündemdeydi? Onu bu kadar özel kılan neydi? Finansın merkezsiz olması neyi ifade ediyor? Kafanızda bu ve benzeri sorular varsa merak etmeyin, yalnız değilsiniz. Merkeziyetsiz veya açık kaynak finansa; merkezi alternatiflerinden ayıran değerlerine, potansiyeline ve hepsinden önce de günümüze nasıl geldiğine birlikte bakalım. Finansal özgürlüğün kapısını birlikte aralayalım.
Hani “Babana bile güvenmeyeceksin!” diye derler ya, DeFi’ın üzerine kurulduğu anlatı da tam olarak bu aslında. 2008 krizi ve devamında hükümetlerin aldığı aksiyonlar, finansal kokuşmuşluğun perdesini aralamıştı. Sessiz bir toplumsal sözleşmenin ürünü olan devletin, finansal araçları halkına demokratik olarak sunmadığı, değer kavramının ise güç sahibi azınlıklar tarafından kolayca manipüle edilebildiği, belki de uzun yıllar sonra ilk defa, net bir şekilde gözler önüne serilmişti. Toplumun çıkarları şahısların çıkarları için kolayca terk edilebilebilirdi. Hatta şahısların hataları da topluma mal edilerek sübvanse edilebilirdi.
31 Ekim 2008¹ tarihinde Satoshi Nakamoto rumuzlu kişi veya topluluk tarafından yayınlanan Bitcoin makalesi², parayı ve beraberinde getirdiği gücü merkeziyetsizleştirmek için deneysel bir hamleydi. Temelinde; dinamiklerinin önceden programlandığı bir ödeme aracı, para tasarımı olan Bitcoin, finansın en önemli organını hedef almış ve onun (paranın), kişiden-kişiye, doğrudan, aracısız ve emanetsiz bir şekilde transferini mümkün kılmıştı.
Yaptığımız işlemlerin kayıtları kurumlar veya tekil şahıslarda değil; dünyanın herhangi bir yerinde, isteyen herkesin, herhangi bir yetkiye-izne gerek duymadan katılabilecekleri bir ağ sisteminde toplanıyordu. Bu para birimiyle istediğimiz herhangi bir şeyi takaslayabilir, mesela pizza³ alabilirdik. Bunu yaparken kişilere veya kurumlara güvenmemiz, onlara paramızı emanet etmemiz gerekmiyordu. Artık kişiden kişiye, aracılar olmadan kullanabileceğimiz merkeziyetsiz bir para birimimiz vardı, $BTC.
Bitcoin ağı, oldukça önemli bir problemi çözmüş olsa da sadece primitif bir finansal araç olan takas işlemlerini destekliyordu. Oysaki günümüz modern finansı pek çok finansal enstrümanı kullanıyordu. Takas dışında komplike bir finansal aracın Bitcoin üzerinde inşa edilebilmesi oldukça zordu. Bir yandan Bitcoin’e alternatif blok zincirleri yayınlanırken diğer taraftan da blok zinciri teknolojisi ile yeni denemeler yapılmaktaydı. Namecoin⁴, Coloured Coins⁵ gibi blok zinciri uygulamaları dönemin en keskin zekalı geliştiricilerinden biri olan Vitalik Buterin’in aklına bir soruyu getirmişti: Blok zinciri üzerinde programlanabilir bir altyapı sağlanabilir mi?
Bu sorunun üzerine giden Vitalik, 2014 yılında Ethereum’un ilk makalesini⁶ yayınladı. Blok zincirinin yalnızca para gönderip almak için olmadığı, aynı zamanda merkeziyetsiz bir programlama platformu olarak da kullanılabileceği fikri geniş yankı uyandırarak Ethereum’un kısa süre içerisinde popülerleşmesini sağladı.
Bir uygulamanın merkezsizliğinden bahsedebilmek için pek çok girdiyi ele almamız gerekir fakat günümüzde blok zinciri üzerinde geliştirilen uygulamaların neredeyse tamamı bu şekilde tanımlanıyor. Oysa ki uygulamalar, çalışma prensiplerinin akıllı kontratlara kodlanıp blok zincirine yüklenmesiyle çalıştırılıyor. Kullanıcılar ise bu akıllı kontratlarla çoğunlukla uygulamaların arayüzleri üzerinden etkileşime geçiyorlar. Bu yüzden tam bir merkeziyetsizlikten bahsetmek için uygulama yönetişim modelinden arayüzüne, uygulamanın bulunduğu blok zincirinden katılımcı oranlarına kadar bakmamız gerekir.
Merkeziyetsizlik tartışmalarında daha derine girmeden önce bu uygulamaların geliştirilme motivasyonlarını masaya yatırmak gerekiyor. Herhangi bir uygulamanın merkeziyetsizleştirilmesine neden ihtiyacımız var ki?
Pek çok farklı sektör bu maddelerin gücü nedeniyle merkeziyetsiz ortamlarda uygulamalarını inşa etmeyi tercih ediyorlar. Oyunlar, sosyal medya uygulamaları, kimlik doğrulama yöntemleri, yönetim ve oylama modelleri, arz zinciri ve tabi ki finansal uygulamalar.
Yukarıda bahsi geçen maddeler, merkeziyetsiz uygulamaların geneli için geçerli olsa da en çok öne çıkan ve gerekli olduğu düşünülen alan finans sektörü olabilir. Güven gereksinimini minimuma indirgemiş merkeziyetsiz bir altyapı, finansal enstrümanlarda ihtiyacımız olan şeffaflık ve güven duygusu için belki de en iyi çözümdür.
Oyun örneği üzerinden değiştirilemezliğin öneminden bahsetmiştik. Şimdi de bankaları örnek alalım. Günümüz dijital dünyasında maddiyat hiç olmadığı kadar soyut bir hale gelmiş durumda. Maddi kökünden gelen bir şeyi soyut olarak nitelendirmek saçma gelebilir fakat günümüz banknotları dahi soyut bir güven varsayımının somutlaştırılmış karşılığı. Merkezi ve tamamen güven varsayımına dayanan finans sektörü dijital kayıtları manipülasyonlara karşı pek de dirençli değil. Borsaları düşünelim. Kredi kuruluşlarını. Manipüle edilip edilip paylaşılan verileri. Şeffaflığın olmadığı, kişisel ayrımcılık ve keyfi düzenlemelerin tavan yaptığı bu tür finansal alanlar merkeziyetsizliğe en çok ihtiyacımız olan alanlar değil midir? Merkeziyetsizliğin getirdiği bazı artılara göz atalım.
Pek çok alanda olduğu gibi DeFi da kendi içinde artılar ve eksiler barındırmakta. Merkezi ve merkeziyetsiz oluşumları maddeler halinde kıyaslamayı deneyip grafik şeklinde ekledim. Neredeyse bütün maddelerden bahsetmiş olsam da birkaç hatırlatma ve uyarı eklemekte fayda var.
Öncelikle DeFi’ın merkezi alternatiflerine göre oldukça genç bir dönemde olduğunu hatırlamak ve buna göre hareket etmek gerekiyor. DeFi’da da bir öğrenme eğrisi bulunuyor ve öğrendikleriniz sayesinde zamanla çok daha rahat hareket edebilir hale geliyorsunuz. Özellikle yeni katılan kullanıcıların “self-custody” ve “kontrat riski” gibi konularda tecrübe kazanması zaman alıyor. Bu süre zarfında maddi ve manevi zarara uğramamak için DeFi’ın barındırdığı risklerin iyice öğrenilmesi ve güvenlik önlemleri alınması lazım. Merkezi alternatiflere oranla kullanıcı adaptasyonu için eşiğin yüksek olduğu söylenebilir. Oysaki o eşikten geçilmesi halinde DeFi üzerinde koca bir dünyanın kapıları açılıyor.
Bu yazıyı giriş yazısı olarak planladığım için protokolleri ve iş modellerini detaylandırmayı düşünmüyorum. Kaldı ki bütün DeFi’ı tek yazıda anlatmak pek de mümkün değil. DeFi, üzerinde halihazırda yüzlerce protokol bulunduran ve her geçen gün büyüyen bir alan. Geleneksel finans üzerindeki pek çok protokolün DeFi’da da karşılığını bulabilirsiniz. Emekleme dönemini bir önceki döngüde tamamladığını düşündüğüm DeFi, artık büyüme çağına adım atıyor. Hala üzerinde pek çok deneysel protokolü ve bunlar ile birlikte gelen riskleri barındırdığını hatırlatmak isterim. DeFi şimdilik bir Vahşi Batı. Pek çok tehlikeyle birlikte yüksek potansiyel barındıran, keşfedilmeyi bekleyen bir dünya.
Binance’de dakikalar içinde bazı altcoin’ler sert değer kaybederken borsa dört hesabın spot piyasadaki toplu satışını…
10 altcoin'i etkileyecek 800 milyon dolarlık kilit açılımı yaklaşıyor. Nisan ayında gerçekleşecek kilit açılımlarında en…
82 bin dolar civarında işlem gören Bitcoin, 2018'den bu yana en kötü ilk çeyrek performansına…
ABD merkezli teknoloji şirketi Strategy, 1.9 milyar dolar harcayarak 22 bin 48 BTC daha satın…
Elon Musk, başında olduğu DOGE adlı devlet kurumunun popüler kripto para Dogecoin’le sadece isim benzerliği…
Bitcoin’deki düşüşü doğru tahmin eden Arthur Hayes, Trump’ın gümrük vergilerinin kripto para yatırımcıları için önemsiz…
Leave a Comment